9 Nisan 2009 Perşembe

Yazar Hakkında Kısa Bilgi

Merhum Yunus Nadi AKIN; 1948 yılının 10 Mart günü Kemah ilçesinin Karşıbağ mahallesinde doğmuştur.İlk ve Orta Öğrenimini bu ilçede tamamladıktan sonra Bölge Ziraat Okulunu Erzincan'da bitirdi.1967-1971 yılları arasında Zirai Donanım Kurumunda çalıştı.1973 yılında vatani görevini tamamlayıp Erzincan Teknik Ziraat Müdürlüğünde görevine geri döndü.1992 Erzincan depreminden sonra Bursa Tarım İl Müdürlüğüne tayin olup 1994 yılında emekli oldu.Bir süre ticaretle uğraşıp daha fazla ayrı kalamadığı Erzincan'ına geri döndü.Gönül insanı olan bu şahsiyetin kalbi bu yalan dünyanın yalan düzenine fazla dayanamayıp yıprandı.2 yıl süren tedavisi sonucunda kalbine söz geçiremeyen yazar 17 Ağustos 2005 günü ebediyete göç etti."Erzincan benim iki gözüm,gönül sazım,alın yazımdır" diye bu şehre olan sevgisini özetleyen merhum Yunus Nadi Akın üç çocuk altı torun sahibiydi.Yazarın Geçmişten Cumhuriyete Unutulmayan Erzincanlılar adlı eseri halen yayımda olup,yöreye ilişkin folklör derlemeleri,tarih ve tarihi eserlerden oluşan baskıya ve yayıma hazır üç ayrı eseri daha bulunmaktadır.Merhuma Allah'tan rahmet dileriz.

Geçmişten Cumhuriyete Unutulmayan Erzincanlılar



Bu eser yazarın vefatından
yaklaşık bir ay kadar önce basılıp yayıma girdi.Halihazırda kitapevlerinde satışa sunulmaktadır.







Toptan kitap temini için irtibat telefonları
05553318933
05325053638

Kemah Destanı


Kemah Destanı


Evleri virane, tütmez olmuş bacalar,

Göçen gitmiş, kalan üç beş garip ihtiyar

Yetim kalmış Kemah, bilmem daha nesi var,

Mekânı taş dibi, gözlerinde yaşı var.

Gedik sönmüş, yüreğinde çifte sızılar,

Fatihaya muhtaç kabristanda mevtalar

Küskünmüdür aleme, bu nasıl şansı var,

Boyun bükmüş kalesi, ebedi yasımı var.

Aslı Kıpkaç’tır, oymağı belkide Kemâk

Tarihte düşmana olmamış asla yamak,

Her zaman başı dik,açık alnı ak mı ak,

Yergi değil övgü, sana olmalı hem hak.

Fırat bulanıktır, nerde çayın suları?

Genç nesil perişan, ne olacak bu halı?

Susuzluktan kurumuş, yemyeşil bağları,

Hastadır, hasta eder içindeki sağları.

Tugay Hatun, Midilli, Ali Baba çeşmeler,

Su döğülmüş havanda, hayal imiş öğütler,

Yapışmış iliğine bit mi yoksa keneler,

Tesellisi olmuş sonu hüsran vaadler.

İslâm orduları duymuş yüce şanını,

Koymamış küffarda,öç ile haklı ahını,

Unutma sakın Ahmet Mengücek adını,

Gel sahip ol yurduna, helâl etmez hakkını.

Kıvamüddin, Şeyh İlyas Kelâm-i Yakup

Bu yurdun öz oğlu, iftiharıdır yahut,

Her taşı elmas, belkide zümrütle yakut,

Asıp kesmiş bir vakit, Timur denen Başkurt.

Hünkâr Yavuz beğenmiş, kalmış koca sekiz gün

Nerde o şanım, diye diye dövündün

Sırrı kalende saklı, yurtta yuvada TÜRK’ün,

Enkaz olmuş taşınla, yine ölmez bütünsün.

Övdükçe övmüş,bir vakit Evliya Baba,

Gitmiş o saltanatı,gelmez geri ne fayda

Kombina çare değil, değermiydi kayda.

Azrail göğsünde, tatlı canın hayhayda,

Bitmez ki dilekler, bitmez ki gamla kahır,

Bıçak kemiktedir, kalmadı artık sabır,

Kemah,bir hiç değil,hem bey hem de paşadır,

İsmini yazsam tenime, bilirim ki çok azdır.

Dolu düşer, yollar kapanır aslıdır kar,

Kahpe felek böylesine olma zulümkâr

Bir tarafta güneşin, bir tarafın sonbahar,

Bizim ele de artık, gelsin ilkbahar.

(1985 Yılı)